"Çinliler neden zengin olamıyor? Zengin olsalar bile, neden üç nesil boyunca zengin kalamıyorlar?" - Bu, sayısız girişimci ve ekonomist için bir sorun, Tron'un kurucusu dokuz yıl önce bir seminarda, rahatsız edici ama son derece derin bir yanıt verdi. Bu girişimci, problemin kökeninin yalnızca ekonomik veya ticari yeteneklerde değil, kültür, sistem ve sosyal değerlerde derin kök salmış yapısal bir eksiklikte yattığını düşünüyor.
Cinsellik ve Güçten Para ve Özgürlüğe Dönüşüm
Bu kurucu, Çin toplumunun aile, kan bağı ve güç merkezli geleneksel yapıdan birey, yetenek ve ağ merkezli modern yapıya geçişte derin bir mantık dönüşümü yaşadığını belirtti.
O, Wilde'ın ünlü sözünü alıntı yaptı: "Dünyada her şey seksle ilgilidir, seks hariç; seks güçle ilgilidir", ve bunu yeni bir çağ versiyonu olarak genişletti: "Dünyada her şey parayla ilgilidir, para hariç; para özgürlükle ilgilidir."
Eski çağlarda, kaynak dağılımı ve sosyal statü genellikle doğum ve soy ile belirlenirken; yeni çağda, para yetenek ve özgürlüğün temel ölçütü haline gelmiştir. Bu değişim, "birey merkezli" ekonomik ve sosyal yapıya uyum sağlayıp sağlayamamanın, önümüzdeki yirmi otuz yılın zenginlik yönünü belirleyeceği anlamına geliyor.
Neden Çin zenginliği üç nesil sürdüremez?
Avrupa ve Amerika ile Japonya'daki on küsur nesil hatta binlerce yıl süren aile şirketleriyle karşılaştırıldığında, Çin'in zengin aileleri genellikle üçüncü nesili aşmakta zorlanıyor.
Tron'un kurucusu, temel nedenin toplumun genel olarak servet ve mülkiyet haklarına karşı kutsallık ve kurumsal koruma eksikliği olduğunu düşünüyor.
Çin'de, zenginlik sıklıkla "orijinal günah" olarak görülmektedir; zenginlerin "neden zengin oldukları" konusunda savunma yapmaları gerekir, zenginliği korumaya ve aktarmaya teşvik edilmezler. Bu değer yargısı, zenginliğin siyasi kargaşa ve sosyal yeniden düzenleme sırasında defalarca sıfırlanmasına yol açmakta, hatta hayatlarını korumak bile zor hale gelmektedir.
O açıkça söyledi: "Bu topraklarda, bir kez zengin olduğunda, üç nesil boyunca iyi bir şekilde ölebilmek şans işidir."
Kültür ve sistemin derin kökleri
Sınır duygusunun kaybı: Birçok insan, bireysel ve aile mülkiyet sınırlarını ayırt edemiyor ve hatta en yakın akrabalar arasında "doğal olarak sahiplenme" alışkanlığına sahip. Bu mantık toplumsal düzeye uzandığında, yabancılara ait mülkiyet haklarına kayıtsızlığa dönüşüyor.
İnsan hakları ve mülkiyet haklarının yetersiz korunması: Batı'da mülkiyet hakları ve yaşam hakları eşit derecede kutsaldır; Çin'de mülkiyet haklarına yapılan ihlaller genellikle hafifletilir ve hatta ahlaki bir çerçeveye sokulur.
Ahlaki zorbalık ve değer kayması: Toplumsal kamuoyu, önemsiz küçük meseleleri ahlaki yargıya yükseltme konusunda kolayca hareket ederken, gerçek mal zararlarına ve sözleşme ihlallerine yeterince kınama göstermemektedir.
Güven kültürünün eksikliği: Batı'nın güven sistemi, zenginliğin nesiller boyu aktarımını güvence altına alırken, Çin'de "güven" daha çok bir finansal ürün olarak görülmekte, gerçek bir hukuki ve kültürel temelden yoksundur.
Uluslararası Karşılaştırma ve Çıkarımlar
Batı'da, zenginlik çalışkanlık ve değer yaratımının bir ödülü olarak görülürken, mülkiyet haklarının korunması toplumsal bir uzlaşmadır; Çin'de ise zenginlik genellikle "tövbeye" ihtiyaç duyan bir sonuç olarak görülmektedir.
Tron kurucusu, bu değer anlayışının değiştirilmemesi durumunda, Çin'in istikrarlı bir servet aktarım ortamı oluşturmasının zor olacağını düşünüyor. Gerçek bir atılım, bireysel haklara saygı göstermek, net sınırlar kurmak ve mülkiyet haklarını güçlendirmekle başlamalı.
O vurguladı: "Bir toplum, yoksulların çaba göstererek zenginleşmesine ve zenginlerin servetlerini güvenle miras bırakabilmesine olanak tanıyorsa, o ülke gerçekten güçlü ve zengin bir yola girmiş demektir."
Sonuç
"Zenginlik üç nesil sürmez" ifadesi Çin'de bir kader değil, kültürel ve sistemsel bir tercih sonucudur. Toplum, bireysel mülkiyet haklarını köklü bir şekilde kabul edip koruduğunda ve zenginliği bir değer yaratma sembolü olarak, günah olarak değil, gördüğünde, Çin'de gerçek anlamda yüzyıllık aileler ve uzun ömürlü işletmeler ortaya çıkabilir. Zenginlik özgürlüğü arayan herkes için, "cinsellik ve güçten" "para ve özgürlüğe" geçişi anlamak ve uyum sağlamak, belki de kaderi kırmanın ilk adımıdır.
This page may contain third-party content, which is provided for information purposes only (not representations/warranties) and should not be considered as an endorsement of its views by Gate, nor as financial or professional advice. See Disclaimer for details.
Çinliler neden üç nesil boyunca zengin olamaz? Tron kurucusu 9 yıl önce acı gerçeği açıkladı: sorun para değil.
"Çinliler neden zengin olamıyor? Zengin olsalar bile, neden üç nesil boyunca zengin kalamıyorlar?" - Bu, sayısız girişimci ve ekonomist için bir sorun, Tron'un kurucusu dokuz yıl önce bir seminarda, rahatsız edici ama son derece derin bir yanıt verdi. Bu girişimci, problemin kökeninin yalnızca ekonomik veya ticari yeteneklerde değil, kültür, sistem ve sosyal değerlerde derin kök salmış yapısal bir eksiklikte yattığını düşünüyor.
Cinsellik ve Güçten Para ve Özgürlüğe Dönüşüm
Bu kurucu, Çin toplumunun aile, kan bağı ve güç merkezli geleneksel yapıdan birey, yetenek ve ağ merkezli modern yapıya geçişte derin bir mantık dönüşümü yaşadığını belirtti.
O, Wilde'ın ünlü sözünü alıntı yaptı: "Dünyada her şey seksle ilgilidir, seks hariç; seks güçle ilgilidir", ve bunu yeni bir çağ versiyonu olarak genişletti: "Dünyada her şey parayla ilgilidir, para hariç; para özgürlükle ilgilidir."
Eski çağlarda, kaynak dağılımı ve sosyal statü genellikle doğum ve soy ile belirlenirken; yeni çağda, para yetenek ve özgürlüğün temel ölçütü haline gelmiştir. Bu değişim, "birey merkezli" ekonomik ve sosyal yapıya uyum sağlayıp sağlayamamanın, önümüzdeki yirmi otuz yılın zenginlik yönünü belirleyeceği anlamına geliyor.
Neden Çin zenginliği üç nesil sürdüremez?
Avrupa ve Amerika ile Japonya'daki on küsur nesil hatta binlerce yıl süren aile şirketleriyle karşılaştırıldığında, Çin'in zengin aileleri genellikle üçüncü nesili aşmakta zorlanıyor.
Tron'un kurucusu, temel nedenin toplumun genel olarak servet ve mülkiyet haklarına karşı kutsallık ve kurumsal koruma eksikliği olduğunu düşünüyor.
Çin'de, zenginlik sıklıkla "orijinal günah" olarak görülmektedir; zenginlerin "neden zengin oldukları" konusunda savunma yapmaları gerekir, zenginliği korumaya ve aktarmaya teşvik edilmezler. Bu değer yargısı, zenginliğin siyasi kargaşa ve sosyal yeniden düzenleme sırasında defalarca sıfırlanmasına yol açmakta, hatta hayatlarını korumak bile zor hale gelmektedir.
O açıkça söyledi: "Bu topraklarda, bir kez zengin olduğunda, üç nesil boyunca iyi bir şekilde ölebilmek şans işidir."
Kültür ve sistemin derin kökleri
Sınır duygusunun kaybı: Birçok insan, bireysel ve aile mülkiyet sınırlarını ayırt edemiyor ve hatta en yakın akrabalar arasında "doğal olarak sahiplenme" alışkanlığına sahip. Bu mantık toplumsal düzeye uzandığında, yabancılara ait mülkiyet haklarına kayıtsızlığa dönüşüyor.
İnsan hakları ve mülkiyet haklarının yetersiz korunması: Batı'da mülkiyet hakları ve yaşam hakları eşit derecede kutsaldır; Çin'de mülkiyet haklarına yapılan ihlaller genellikle hafifletilir ve hatta ahlaki bir çerçeveye sokulur.
Ahlaki zorbalık ve değer kayması: Toplumsal kamuoyu, önemsiz küçük meseleleri ahlaki yargıya yükseltme konusunda kolayca hareket ederken, gerçek mal zararlarına ve sözleşme ihlallerine yeterince kınama göstermemektedir.
Güven kültürünün eksikliği: Batı'nın güven sistemi, zenginliğin nesiller boyu aktarımını güvence altına alırken, Çin'de "güven" daha çok bir finansal ürün olarak görülmekte, gerçek bir hukuki ve kültürel temelden yoksundur.
Uluslararası Karşılaştırma ve Çıkarımlar
Batı'da, zenginlik çalışkanlık ve değer yaratımının bir ödülü olarak görülürken, mülkiyet haklarının korunması toplumsal bir uzlaşmadır; Çin'de ise zenginlik genellikle "tövbeye" ihtiyaç duyan bir sonuç olarak görülmektedir.
Tron kurucusu, bu değer anlayışının değiştirilmemesi durumunda, Çin'in istikrarlı bir servet aktarım ortamı oluşturmasının zor olacağını düşünüyor. Gerçek bir atılım, bireysel haklara saygı göstermek, net sınırlar kurmak ve mülkiyet haklarını güçlendirmekle başlamalı.
O vurguladı: "Bir toplum, yoksulların çaba göstererek zenginleşmesine ve zenginlerin servetlerini güvenle miras bırakabilmesine olanak tanıyorsa, o ülke gerçekten güçlü ve zengin bir yola girmiş demektir."
Sonuç
"Zenginlik üç nesil sürmez" ifadesi Çin'de bir kader değil, kültürel ve sistemsel bir tercih sonucudur. Toplum, bireysel mülkiyet haklarını köklü bir şekilde kabul edip koruduğunda ve zenginliği bir değer yaratma sembolü olarak, günah olarak değil, gördüğünde, Çin'de gerçek anlamda yüzyıllık aileler ve uzun ömürlü işletmeler ortaya çıkabilir. Zenginlik özgürlüğü arayan herkes için, "cinsellik ve güçten" "para ve özgürlüğe" geçişi anlamak ve uyum sağlamak, belki de kaderi kırmanın ilk adımıdır.